Orta Doğu Teknik Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Bölümü mezunlarının e-dergisidir.

Birleşmeler ve Devralmalar

Ana Sayfa

Birleşmeler ve Devralmalar (devam)

Özer T. YENİAY

Türkiye Özelinde Birleşme/Devralmalar
Yukarıda bahsettiğimiz, birleşme/devralmaları etkileyen faktörlerin birincisi, ekonomik gelişmeler ve istikrar programları. Türkiye ekonomisinin son zamanlarda içinde olduğu durum bu açıklama ile birebir örtüşmekte.
Görmüş olduğu tek ihtilal 12 Eylül olan, 80’li yılların başından itibaren kendini bilmeye başlayan,  ilk gençliğinde paçaları kıvrık taşlanmış şalvar kesim blue jean ya da streç blue yean giyen, Modern Talking, Europe ya da  CC Catch dinlemiş olan, kullandığı ilk bilgisayar Commodore64 ya da Spectrum olan, Atari’yi Türkçe’ye yerleştiren benim kuşağım hayatında ilk defa düşük enflasyonlu bir ortama uyum sağlamaya çalışıyor. Kişisel görüşüme göre bugüne kadar başarı ile uygulanan istikrar programı ciddi ekonomik gelişmelere sebep oluyor. Faizler düşüyor.
Hayek’in savı doğrultusunda faizlerin, ve bizim genellememizin doğrultusunda girdileri etkileyen her türlü fiyatın değişmesi Türkiye’deki üretim organizasyonunda değişimleri doğuracaktır. Başka bir deyişle üretim, pazarlama, yapılanma ve il yapma biçimleri ekonominin her kesiminde değişecektir.
Tarihsel boyutu ile değerlendirilir ise önümüzdeki dönem Türkiye’de ilişkilerin, kavramların, sektörel önemlerin, grupların paylarının ve etkinliklerinin yenilendiği, değiştiği, dengelerin yeniden kurulduğu bir dönem olacaktır. İş süreçleri yeniden tanımlanacak, stratejik iş birlikleri kurulacaktır.
Herşey birleşme/devralmaların artması için uygun görünmekte. Peki gelişmekte olan Türkiye ekonomisinde şirket birleşmelerinin ya da devralmalarının önünde hiç mi engel yok? Herşey güllük ve gülistanlık mı?

 Türkiye’de Birleşme/Devralmaların Önündeki Engeller

Şirketlerin büyümesine doğal sınırlar getiren pazar büyüklüğü Türkiye’de birleşme/devralmaların önündeki birinci engel olarak sayılabilir. Pazarın küçüklüğünden kaynaklanan sınırlar sebebi ile küresel bazda küçük kalan şirketler birleşme/devralma yöntemi ile değil rekabet yolu ile büyüme yöntemine ağırlık vermektedir. Yani, birleşmeler ile değil rakipleri iflas ya da tasfiye yolu ile piyasa dışına atarak büyüme. Ancak bu yöntemle de küresel boyutta şirket büyüklüklerine ulaşmak beklenmemelidir.

Pazar büyüklüğü ile beraber ekonominin gelişmişlik düzeyi ve sermaye piyasalarının sığlığı da birleşme/devralmaların önündeki başka bir engeldir. Sürekli bir fon açığı olan gelişmekteki Türkiye ekonomisindeki birkaç büyük bankayı alt alta topladığımızda dahi aktif büyüklüğü açısından dünyada ilk 50-100 banka arasında yer alabilecek bir banka yaratılamamaktadır.
Küresel bazda yeni teknoloji ya da katma değer yaratamamak da uluslararası birleşme/devralmalara taraf olamamak için bir başka engeldir. Bu konuda istisnalar yok değil ancak sayıları bir elin parmaklarını geçmiyor. (Turkcell, Migros/Ramstore, THY)

Şirketlerin kurumsal yapıları da birleşme/devralmalar için önemli bir engel teşkil etmektedir. Ekonominin büyük çoğunluğunun aile şirketlerinden oluştuğu gözönüne alındığında bu engelin önemi ortaya çıkmaktadır. Gözde terim olan “yeni ekonomi” şirketleri hariç, aile şirketlerinde birleşme/devralmaların yaygınlaşması ile işin dördüncü nesile geçmiş olması arasında önemli bir korelasyon vardır. Türkiye’de işlerin başında halen birinci nesil vardır (Doğuş, Çukurova, Süzer, Çolakoğlu, Sezginler). Aslında ikinci nesil gibi görünenlerin tamamına yakını da iş büyürken birinci nesil ile birlikte olmuş ve birinci nesilin etkisindedir (Koç, Sabancı, Eczacıbaşı). İkinci nesile devredilmiş gibi görünen çok sayıda grupta da birinci nesilin yakın kontrolü ve temel kararlarda vizesi sürmektedir (Ekinciler).

  Türkiye’de Birleşme/Devralmalar Üzerine Gözlemler

Bu kadar engel ve sorun varken Türkiye’de hiç mi birleşme/devralma yaşanmamıştır ya da yaşanmayacaktır? Cevap “Tabii ki hayır”.

Geçtiğimiz ve içinde yaşadığımız dönemde gözden kaçmayacak birleşmeler/devralmalar yaşanmaktadır. Ancak bu birleşme/devralmaların kendine özgü özellikleri vardır. Bu kadar yazdıktan sonra bunların da üzerinden geçmeden olmayacak tabii ki.

90’lı yılların başına kadar birleşme/devralmalar Türkiye ekonomisinde yaygınlık kazanamamıştır. Yaygınlık kazanamamak değil, ekonomik şoklara karşı bir yeniden yapılanma yöntemi olarak dahi kullanılmamıştır. Bu dönemde sınırlı olarak görülen devralmalar da aslında alacaklı bankaların iflas etmiş şirketleri devralması olarak tanımlanabilir. Bunlara en güzel örnekler de Türkiye’nin en büyük özel sektör bankasının devraldığı liman işletmeciliği ve zeytin pazarlaması şirketleridir.
90’lı yılların başından itibaren ise kurumsal birleşmeler özel sektörde iki önemli amaç için yapılmaktadır.
Bunların birincisi grupların/holdinglerin grup şirketlerini birleştirmeleri olarak adlandırılabilir. Bu tarz birleşmelere en güzel örnek Koç Grubu’nun geçtiğimiz dönemlerde yapmış olduğu beyaz eşye sektöründeki şirketlerini birleştirmesidir (Arçelik, Ardem ve pazarlama şirketleri). Son günlerde, ve en sonunda, gerçekleşen Anadolu Grubu’nun bira üretim şirketlerini birleştirmesi de aslında üzerinde çalışılması gereken bir örnektir.

İkinci olarak da holdinglerin genişlemesi için yapılan birleşme/ devralmalardır. Bu tarz genişlemelerde son döneme kadar iki önemli sektör göze çarpmaktadır. Bankacılık ve Medya.

Son onbeş yıla bakıldığında Türkiye’de kamu müdahaleleri hariç 26 banka alım-satımı gerçekleşmiştir. Özellikle bankacılık sektöründe bu kadar yoğun devralmanın yaşanmasının ardında “kolay para” ve “lisans değerleri” yatmaktadır.  Mali sektörün diğer kurumlarında ise (sigorta, leasing, faktöring) lisans değeri yaratılamaması sebebi ile devralmalar sınırlı kalmıştır.

Medya sektöründe yaşanan devralamaların sebebi ise kurumsal gelişmede mali kesimde varolmakla ile birlikte medya sektöründe de varolmanın ikinci önemli koşul haline gelmesidir. Geride bıraktığımız dönem sosyal, ekonomik ve politik olarak incelendiğinde bu iki sektörün de hem rakiplere hem de yasama ve yürütme organlarına karşı bir güç olarak kullanıldığı görülmektedir. Bugün Türkiye’de bu gücü kullanmak isteyen/isteyecek gruplara baktığınızda hemen hepsinin en az bir bankası ve en az bir medya şirketi olduğu görülecektir.

Özellikle son bir senede yapılan devralmalara bakıldığında ise bankacılık ve medya dışında bir sektörün daha gözde sektör haline geldiği görülmektedir. Perakendecilik. Perakende ağı olan her türlü yatırımın hem bankacılıkla sinerji yaratacak olması, hem de  “yeni ekonomi” şirketleri ve yatırımları için çok önemli bir avantaj sağlayacak olması bu tür birleşme/devralmaların önünü açmıştır.

Devamı var

Gündem

 

Ana Sayfa

Ülke Gündemi